22 Ocak 2010 Cuma

Buz Yüzlü Sert Kış



Hani herkesi yüzünden tanırız ya. yüzlerde anlarız her şeyi. kış da hayatımızın kızgın, üzgün ve asi yüzü. kış ne kadar somurtkansa o kadar rüzgar savuruyor paltomuza, montumuza. kış ağlıyorsa iliklerimize kadar buz tutuyoruz. üşümek vardır sizi derinden sarsan. biri kanınıza girmiş gibi. biri sizi tutmuş silkeliyor gibi, titretiyormuş gibi...

Güneşin acizliğini gösterir kış, sıram geldi der, bağırır ve siz ürkersiniz. hep sinirlidir, çünkü yalnızdır kış. eşi benzeri olmayan agresif bir mevsim. bir başka tadı, bir başka rengi... siyah beyaz bir filmin en parlak sahnesi.

Öyle hiddetlidir ki kış, çırılçıplak yapar her şeyi. utanır tüm gökyüzü, utanır tüm ağaçlar. sonra bembeyaz bir elbise giydirir ki dünyaya sormayın. hani buharlı camlara yazılar yazar, resimler çizersiniz. ayaklarınızı birbirine sürtersiniz. üzerinize bir battaniye alıp sıcak kahvenizden yudumladığınız olur. kaskatı kesilseniz de sıcacık olur içiniz. bir sobanız da varsa kestaneler çığırır yana yana...
bizler bu yüzden kışa özeniriz; çünkü çok güçlüdür bu mevsim. dışarıdaki sertliğe özenirsiniz. miyop bir pencereden bakıp rüzgara özenirsiniz. ne kadar güçlüdür değil mi rüzgar? o çırılçıplak dallar bile dile gelir rüzgar yüzünden. sonbaharla inatlaşmış yapraklara acımaz. gaddardır. görünmeyen bir uğultudur. beyazlara özenirsiniz. tertemiz eder dünyayı, sokakları ve mahalleleri saflığa kavuşturur. soğuğa özenirsiz siz de kızdığınız zaman. insanları oradan oraya kaçıran ve eve koşturan asi soğuğa. kızarsınız ya insanlara...

Kışı bazen gülümserken görebilirsiniz elbette. o vakit ak inci tanelerini gökyüzünden düşürmüş bize kartopu oynatıyordur. geceleri uğultusuyla konuşmaya çalışır bizlerle. o "merhaba?" der lakin bizler onu duyamayız. sonra o yine somurtur ve yağmurlar durmadan günlerce yağar. kısa sürer tebessümü ve o ağladığında sessiz ve derin bir soğuk vardır. ıssızdır mahalleler. kimseyi bulamazsınız sokaklarda. zaten nefes alanı da hemen fark edersiniz. bir buhar makinesi gibi olur insanlar kışın tam ortasında. kışın uykuya dalmak bir başka hoş, bir başka elzemdir. irkilirsiniz yatakta. tatlı bir üşüme gelir vücudunuza. tabi şanslıysanız ve sıcacık bir yatağınız, dört duvarınız varsa... işler daha yaver gitmişse dışarıda yağmur yağıyordur. yağmurun sesiyle uyumak başka bir güzeldir.

Bilmiyorum kim sever üşümeyi? ben pek fazla seviyorum. tabi öyle donacak kadar değil. mesela arada gelip sizi irkilten, bi anlık titremenizi sağlayan o hafif soğuk var ya... hani tüyleriniz kalkar ve ellerinizle kollarınızı ovalarsınız. iki elinizi birleştirip avucunuzun içine sıcak bir "hooh" dediğiniz olur. bunu seviyorum işte. bu esnada kendime sarılmak gelir içimden. güç bela omuzlarımı kaldırır ve kollarımı birbirine bağlarım.

Bazen pek ani geliyor bu mevsim. öyle birden sarıyor tüm elbiselerimizi. kolay kolay da gitmiyor, ne kadar sert ve somurtkan olsa da yalnızlığını dizginleyecek bir yer arıyor kendine. ama eninde sonunda terk ediyor bizleri. vaktim geldi diyip tüm gözyaşlarıyla alıp gidiyor her şeyini. nasıl olsa döneceğim diyor. sıkıldım sizden diyor. velhasıl bağırıyor, çağırıyor, birkaç çığlık atıp kayboluyor. yerini ılık bir tesire bırakıyor.

Bize yaşadığımızı hissettiriyor bu mevsim. kimisi nefret ediyor, kimisi kendini buluyor. ancak ne olursa olsun bize nefes aldığımızı, üşüdüğümüzü ve var olma çabamızı hissettiriyor. ve siz ona tam alıştığınızda o çekip gidiyor aniden. yine geleceğim diyor. yine üşüteceğim seni, yine kızacağım sizlere ve yine ağlayacağım...


Fatih Öztürk

Bir kış gecesi: 04.25