23 Ağustos 2011 Salı

Çehrem





Ürkek adamlar, taşıyamazlar karanlığı.
Akşamın yanıbaşında hepsinin kolları.
Benimse gecenin bir ucunda ellerim yatıyor,
Lacivert o renge yakışıyor siyah saçlarım.

Takati kalmamış kapılardan geçmiyor hüzün.
Pencereler de öyle suskun, suskun ki;
Çürümüş pervazlarından akıyordu yüzüm.
Yüzüm üstüne çekildi perdeler, gittiler...
Ve ben ellerine muhtaç, ben öylece sustum.

İz bırakıp geçti yaban gölgeler.
Kaybettiğim o çocuğu sokaklarda arayıp,
İki büklüm yollarda sarpa sardım.
Başım önüme yatsın...
Boğulsun suratım.
Toprak atın çehremin en üstüne,
Kar tutmaya başlamışken saçım.
Yarısı ölmüştü işte çocukluğumun,
İnan kalan yarısı da sen kokardın.

Kendimi, sonu olmayan caddelerde,
Yana yakıla, haykırırcasına aradım ama,
Ben bir battaniyenin altına bile sığamadım.
Doğan güneşin altında, gözü açık ve titrek.
Bil ki hiç uyuyamadım...

Ziyade olsun sana şimdi ey zaman.
İç içe düşmüş yangınlar,
Bir uçurum bırakırlar benden geriye.
Kızıldan, kanayan bir ayna tutarlar,
Boyası dökülmüş suretime.

Tenime dikilir de pas tutar yalnızlık.
Kalbim bulanır da kusamam yüreğimi.
Ve Tanrı bir tırpan verir.
Yetim bedenime bir süs gibi.
Ucuzlar gözyaşları.
Kambur sırtıma düşer acılarım.

Ey küfürbaz çocuk!
Sen, üstün örtüldükten sonra ağlardın.
İki dudağının arasında koydular da ölümü,
Hiç susmadın...

Korku dolmuş avuçların.
Ve işte bir tırpan,
Yerinden sökemezsen diye yüreğini.
Köhne vücudundan çekip ağır ruhunu,
Soğuk parçalara ayırmak için...
Bak! Yine ecelin geldi.
Bu sefer gitmemek için geri.

Bu sessizlik, bir intihara benzerdi.
Saniyelerin ucuna takıldı boynum.
Dakikalar tutup da sürükleyemedi cesedimi.
Ve kırık kemiklerimden öteye,
Yırtılmış gözlerimden ileriye gitmedi vakit.
Müsait bir yerde ölemeyeceğim belki,
Ama sen, onların bıraktığı,
Babamın bıraktığı yerden sev beni.


Fatih Öztürk